Birinci hutbe: (Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka taptıkları ise, onların dualarına icabet etmezler.)
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ım, İslam ve iman nimeti için sana hamd olsun. Ve bizi Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden kıldığın için sana hamd olsun.
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, O birdir ve ortağı yoktur.
Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisidir. Allah'ım, Peygamberimiz Muhammed'e, ailesine ve tüm ashabına salat ve selam eyle.
Ey Müslümanlar,
Yüce Allah açık ayetlerinde şöyle buyuruyor:
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَسْتَجٖيبُونَ لَهُمْ بِشَیْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهٖ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ
Rad suresi 13.14 Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
Müslüman kardeşlerim! Yüce Allah, kullarını Kur'an üzerinde düşünmeye çağırmıştır.
Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا اٰيَاتِهٖ وَلِيَتَذَكَّرَ اُولُوا الْاَلْبَابِ
Sad suresi 38.29 Bu Kur'an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Aynı zamanda Allah, Kur'an üzerinde düşünmekten yüz çevirenleri şöyle azarladı:
Yüce Allah şöyle buyurdu:
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَاْتِ اٰبَاءَهُمُ الْاَوَّلٖينَ
Muminun suresi 23.68 Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
Ve bugün, Allah'ın izniyle, Allah'ın Kitabından ayetlerle, onları düşünmek, anlamlarının denizlerine dalmak ve mühürlü nektarlarından yudumlamak için bir randevumuz olacak:
Bu Yüce Allah'ın şu sözleriyle olacak:
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَسْتَجٖيبُونَ لَهُمْ بِشَیْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهٖ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ
Rad suresi 13.14 Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
"Gerçek dua Allah’adır" ayetiyle ilgili olarak Tantavi'nin el-Vâsit tefsiri, bunun Allah'ın -Yüce Allah- gerçek duaya sahip olduğu ve O'nun işitip cevap verdiği anlamına geldiğini açıklar.
Ayrıca, buradaki gerçek duanın tevhid ve samimiyet beyanını ifade ettiği, yani Allah'ın yarattıklarına birliğini kabul etmelerini ve ibadetlerini yalnızca Allaha adamalarını emrettiği de söylenmiştir.
Başka bir yorum ise gerçek duanın, korku anlarında Allaha -O'nu tesbih ederim- yalvarmak olduğudur. Çünkü böyle zamanlarda Allahtan başkası çağrılmaz.
Zira Allah-Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِى الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّا اِيَّاهُ فَلَمَّا نَجّٰیكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُورًا
İsra suresi 17.67 Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
Hakk'a çağrının, hakiki ibadet olduğu söylenmiştir. Zira Allah'a ibadet hak ve ihlastır. Hakk'a çağrı, kendisine cevap verebilecek olana yöneltildiği için kabul edilmesi umulan doğru ve samimi çağrıdır.
Bir de sahte ve aldatıcı bir çağrı vardır: Bu, yaratılmışlara yöneltilen çağrıdır. Bu tür çağrılar, cahiliye çevrelerinde ve hidayetten uzaklaşan ve hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra ona karşı kibirlenen gruplar arasında yaygındır.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hak çağrısı Allaha aittir." Bu, meyve veren, amaçlanan faydayı sağlayan, maksadına ulaşan, kabul kapılarını açan, beklenen ve rızaya ulaşan doğru ve samimi çağrı anlamına gelir.
Hak çağrısı, Hakk'a yöneltilen çağrıdır. Çünkü hak çağrısıdır. Yüce Allah, İbrahim (a.s.)'ın sözlerini naklederek şöyle buyurmuştur:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى وَهَبَ لٖى عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَ اِنَّ رَبّٖى لَسَمٖيعُ الدُّعَاءِ
İbrahim suresi 14.39 "Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail'i ve İshak'ı veren Allah'a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادٖى عَنّٖى فَاِنّٖى قَرٖيبٌ اُجٖيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجٖيبُوا لٖى وَلْيُؤْمِنُوا بٖى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Bakara suresi 2.186 Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونٖى اَسْتَجِبْ لَكُمْ اِنَّ الَّذٖينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتٖى سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرٖينَ
Mü’min suresi 40.60 Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir."
De ki: "Allah doğru sözlüdür." Zira hakka çağrı, onu işiten, her şeye gücü yeten, ona karşılık veren, dua edenlerin isteklerini yerine getirme, ümit edenlerin umutlarını yerine getirme ve darda kalanlara, içtenlikle ve yalnızca Allaha ibadet ederek yalvardıklarında cevap verme gücüne sahip olan Allah'a yönelir.
Allahtan başkasına yöneltilen çağrı ise, sapkın ve asılsız bir çağrıdır. Ona gök kapıları açılmaz, çağrılan da onu duymaz. Duysa bile, karşılık vermez. Çünkü cevap verme gücü yoktur.
Yüce Allah şöyle buyurur:
اِنَّ الَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجٖيبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ
Araf suresi 7.194 Allah’ı bırakıp tapındıklarınızın hepsi sizin gibi (yaratılmış) kullardır. Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler).
اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا قُلِ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ كٖيدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ
Araf suresi 7.195 Onların yürüyecek ayakları mı var? Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var, ya da işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”
Allah Teala şöyle buyurdu:
وَالَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَسْتَطٖيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ
Araf suresi 7.197 Allah'tan başka taptıklarınızın ise size yardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar kendilerine de yardım edemezler.
وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُوا وَتَرٰیهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
Araf suresi 7.198 Eğer onları, doğru yola çağırırsanız işitmezler. Sen onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler.
Sonra Yüce Allah, Allah’ın dışındakilerin güçsüz ve zayıf, hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şeye gücü yetmeyen, kendilerine yalvaranlara cevap veremeyen, umutlarını yerine getiremeyen, isteklerini yerine getiremeyen ve dualarını duyamayan varlıklar olduğunu açıkladı.
Onlara güvenmek, eğik bir duvara yaslanmak gibidir. Onlara güvenmek ise, geçici bir gölgeye güvenmek gibidir.
Yüce Allah şöyle buyurdu:
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَسْتَجٖيبُونَ لَهُمْ بِشَیْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهٖ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ
Ra’d suresi 13.14 Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
Peki, duayı duymayan ve dua da kendisine ulaşmayan kimseye nasıl dua edebilir?
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
اِنَّمَا يَسْتَجٖيبُ الَّذٖينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Enam suresi 6.36 (Davete), ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise (yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi O'na döndürülürler.
Allah'ın şu sözü:
(O'ndan başka yalvardıkları ise, onlara hiçbir şekilde cevap vermezler.) Ayet-i şu anlama gelir: Bu müşriklerin tanrı diye yalvardıkları ilahlar. Ne bir fayda ne de bir zararı defetmek gibi arzuladıkları hiçbir şeyle onlara cevap vermezler.
Allah, cahil, gafil, akılsız ve Allah'tan başkasına aldananların yönelttiği bu sapkın ve pervasız yalvarışa bir örnek verdi.
Bu, hem genel hem de katı bir şekilde, onların zihinlerine, Allah'tan başka yalvardıklarıyla aralarındaki kopukluğu göstermek ve yalvaranların sapkınlığını ve yalvarılanların acizliğini ortaya koymak içindi.
Allah, yüceler yücesi, şöyle buyurmuştur:
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَسْتَجٖيبُونَ لَهُمْ بِشَیْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهٖ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ
Ra’d suresi 13.14 Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
Allah Teala, Allah'tan başkasına dua eden kimseyi, kuyu kenarında, dere kenarında, ırmak kıyısında duran, susuzluktan ölmek üzere olan kimseye benzetir.
Sonra ellerini suya uzatır, onu dua etmeye başlar. Dua etmekte ısrar eder. Onu umar, ümidini artırır, ona dua eder ve duasında ısrar eder. Su, kabına ihtiyaç duymadan yerinden akacak, kabına ihtiyaç duymadan yükselecek ve ağzına kadar ulaşacak diye umar.
Su ise yerindedir, hareket etmez, cevap vermez ve ne kadar uzak olursa olsun ona ulaşamaz. Böylece arayan sapıtmış, aranan da kaybolmuştur.
Ey Müslümanlar! İslam, yaratılmış hiçbir varlığa ümit beslemeyen, Yüce Yaratıcı'dan başka hiçbir şeye dair hiçbir beklentiyle lekelenmemiş, saf tevhid dinidir.
O'nun azameti yüce ve isimleri mukaddestir. Kur'an-ı Kerim'in metinleri ve açık ayetleri, Yüce Allah'tan başkasına bağlanma ümidini keser. Ve O'ndan başkasına güvenmeyi ortadan kaldırır.
Tüm meselelerin yalnızca Allah'ın elinde olduğunu ve başka hiç kimsenin hiçbir yetkisinin olmadığını en açık şekilde belirtir.
Bunun yeterli kanıtı, Yüce Allah'ın, Peygamberlerin Sonuncusu ve Resullerin Rehberi olan seçkin Peygamberine söylediği şu sözdür. Ayet-i Kerimedir.
لَيْسَ لَكَ مِنَ الْاَمْرِ شَیْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَاِنَّهُمْ ظَالِمُونَ
Al-i İmran suresi 3.128 Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.
Allah Teâlâ’nın şu ayet-i kerimesi.
قُلْ لَا اَمْلِكُ لِنَفْسٖى نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَاءَ اللّٰهُ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِىَ السُّوءُ اِنْ اَنَا اِلَّا نَذٖيرٌ وَبَشٖيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Araf suresi 7.188 De ki: "Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim."
Her ne kadar akıl, şüphe götürmeyen, şüphe ve kuruntulardan uzak bir imanla buna inansa da, Kur'an-ı Kerim'in nasslarına ve sahih hadislere rağmen, birçok insanın ihtiyaçlarını karşılamak için mahlukatlara yöneldiğini ve her nefsin kazandığına göre tasarruf sahibi olan Yüce Allah'ın güç yetirebileceği şeyleri onlardan istediğini görürsün.
İşte akıllı, kararlı ve basiretli kişi, Rabbine yönelir ve hiçbir ortağı olmaksızın yalnızca O'na yalvarır. Ve mahlukatından hiçbirini O'nunla birlikte çağırmaz. Zira Allah, kuluna yeter ve emrini yerine getirir.
قَالُوا اَوَلَمْ تَكُ تَاْتٖيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلٰى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعٰٶُا الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ
Mümin suresi 40.50 (Cehennem bekçileri) derler ki: "Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?" Onlar, "Evet, getirmişti" derler. (Bekçiler), "Öyleyse kendiniz yalvarın" derler. Şüphesiz kâfirlerin duası boşunadır.
Doğrusu bu, sağır kulaklara ulaşan ve hiçbir fayda vermeyen sapkın bir duadır. Müslümanlar, kâfirlerden ve müşriklerden yüz çevirerek, dinlerini samimiyetle Allah'a has kılarak, hak dini ayakta tutarak, yalnızca Allah'a yalvarmaları gerekmez mi?
Atalarından miras kalan o çirkin adetlerden kurtulmaları gerekmez mi? Hakk'ın çağrısına kulak verip, kendilerine hayat verecek şeylere çağrıldıklarında Allah'a ve Resulüne icabet etmeleri gerekmez mi?
Zira hak, ebedîdir. Ve hakka dönmek, bâtılda ısrar etmekten daha hayırlıdır. Öyleyse ayaktayken, otururken, hareket ederken ve sükûn hâlindeyken yaratıkları anmayı bırakın ve dini samimiyetle Allah'a has kılarak yalvarın.
Allah cc, size rahmetiyle ve keremiyle yönelecek ve sizi kerem ve lütfuyla kuşatacaktır. Allahtan büyük lütfunu isteyin. Çünkü Allah cc, size karşı çok merhametlidir.
Söyleyeceklerimi söylüyorum ve kendim ve sizin için Allah'tan af diliyorum.
İkinci hutbe:
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ım, İslam ve iman nimeti için sana hamd olsun. Bizi Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden kıldığın için de sana hamd olsun.
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, tektir ve ortağı yoktur.
Yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve elçisidir. Allah'ım, efendimiz Muhammed'e, âline ve ashabına salat ve selam eyle.
Şimdi ey Müslümanlar! Yüce Allah'ın şu buyruğunda:(إِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ )،
(Ağzına su gelsin diye ellerini uzatan kimse gibi, fakat su ona ulaşamaz) ayetin anlamı şudur:
İlahlara putlara yalvaran kimseye, onlara yalvarması fayda vermez. Tıpkı ellerini suya uzatan kimsenin, onu bir kap içinde kendisine doğru uzatmadan ona uzanmasının fayda vermemesi gibi.
Aksine, ona yalvarması, onu işaret etmesi ve onu tutmasıyla suyun kendisine yükselmesi sağlanır. Araplar, suyu tutan kimseyi, ulaşamayacağı bir şey için çabalayan kimse için mecaz olarak kullanırlar ve bu mecazın üç yorumu vardır:
Bunlardan biri şudur: Allah'tan başka bir tanrıya yalvaran kimse, uzaktan ağzına su isteyen, içmek isteyen fakat diliyle ona ulaşamayan, eliyle ona işaret eden fakat su kendisine ulaşamadığı için su kendisine ulaşamayan bir kimse gibidir. Bunu Mücahid söylemiştir.
İkincisi şudur: Suda kendi suretini gören ve ağzına ulaşmak için elini suya uzatan fakat zannı batıl olduğu ve hayali bozuk olduğu için ona ulaşamayan bir kimse gibidir. Bunu İbn Abbas söylemiştir.
Üçüncüsü şudur: Suyu tutmak için ellerini suya uzatan fakat ellerinde ondan bir şey bulamayan kimse gibidir.
Bu akılsız, susuz adamın izlediği yol onu hedefine değil, yıkımına götürecektir; çünkü yanlış yolu ve yanlış aracı seçmiştir. Doğru yol, o derin, durgun sudan bir avuç çekip susuzluğunu giderecek, hatta o tatlı, akan sudan doyasıya içebilecek bilgeliğe sahip olmaktır.
Kuyu kenarında ellerini uzatmış duran bu susuz adamın hareketleri, çaresizliğinin bir işaretidir. Cansız, neredeyse ölü olan suyu, kuyunun dibinden ellerine inip susuzluğunu gidermesi için çağırmaktadır. Peki bu cansız nesne onu duyabilir mi? Duysa bile, cevap verebilir mi?
Bu Kur'anî benzetmede müşrik, elle tutulur, gözle görülür bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu soyut kavram, somut ve elle tutulur hale getirilmiştir. Allah'tan başkasına ibadet eden, ona yönelen, ona yalvaran, ondan fayda ve iyilik dileyen, fakat kendisine bir karşılık verilemeyen veya kendisini dinleyemeyen müşrik, kuyu kenarında duran, ellerini suya uzatarak ona ulaşmayı ve onu ağzına götürmeyi uman birine benzer.
Susuzluk içindeyken ve su sağırken su nasıl karşılık verebilir? Eller yalvarmak için açılmış, fakat su onun yakarışına cevap vermemiş. Sonuç ne olur? Sonuç: yıkım ve kayıp. Ne bir işitme ne de bir karşılık. Müşrikin kaderi işte budur. Gerçekten ustaca bir tasvir.
Gerçek ibadet ve gerçek, faydalı dua Yüce Allah'a mahsustur. Bu müşriklerin Allah'tan başka taptıkları putlar ise, onların kendilerinden istedikleri hiçbir şeye cevap vermezler.
Tıpkı uzaktan ellerini uzatıp ağzına ulaşmasını isteyen bir kimseye suyun karşılık vermesi gibidir. Fakat su, bu akılsız kişinin ağzına ulaşmayacaktır. Çünkü su, kendisine yalvaranın çağrısını hissetmez ve duymaz.
Bu asil ifadede, ibadetlerini ve yakarışlarını Yüce Allah'tan başkasına yöneltenlerin hayal kırıklığı ve cehaleti çok çarpıcı bir şekilde tasvir edilmiştir.
Allah Teala şöyle buyurdu:
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَسْتَجٖيبُونَ لَهُمْ بِشَیْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهٖ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ
Ra’d suresi 13.14 Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
Yani, kâfirlerin putlara tapmaları, sapkınlıktan başka bir şey değildir. Zira şirktir. Ayrıca, dualarının onları saptıracağı ve ona bir yol bulamayacakları da söylenmiştir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِهٖ اُولٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصٖيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ حَتّٰى اِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرٖينَ
Araf suresi 7.37 Kim, Allah'a karşı yalan uyduran veya O'nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, "Hani Allah'ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?" derler. Onlar da, "Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular" derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.
İbn Abbas şöyle demiştir: Kâfirlerin sesleri Allah'tan gizlenmiştir. Bu yüzden Allah onların dualarını duymaz. Ayetteki {Kâfirlerin duası da ancak dalâlettir.} Çünkü Allah'tan başka yalvardıkları batıldır. Dolayısıyla, ibadetleri ve duaları geçersizdir. Çünkü amaçları geçersiz olduğu için vesileleri geçersizdir.
Yüce Allah, Hak ve Zahir olan Hükümdar olduğundan, O'na ibadet gerçekten faydalıdır. Ve kuluna bu dünyada ve ahirette sürekli fayda sağlar.
Kâfirlerin Allah'tan başkasına dua etmesinin, ellerini suya uzatıp ağzına götürmeye çalışan birine benzetilmesi en güzel benzetmelerden biridir.
Çünkü bu imkânsız bir şeye benzetmektir. Bu imkânsız olduğu gibi, benzetilen şey de imkânsızdır. İmkânsızı yorumlamak, bir şeyi çürütmenin en etkili yollarından biridir.
Yüce Allah'ın buyurduğu gibi:
اِنَّ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ فٖى سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذٰلِكَ نَجْزِى الْمُجْرِمٖينَ
Araf suresi 7.40 Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
Ve böylece ayet, bu yankılanan mühürle sona eriyor ki, insan anlasın ve akıl yürütsün, gaflet içindekiler farkına varsın ve hakikat çağrısı O'na ait olan Allah'a yönelsin, her umudun gerçekleştiğini, her hayal kırıklığının paramparça olduğunu ve her korkunun yok olduğunu görsün ve bu dünyada ve kıyamet gününde günler boyunca mutluluk ve huzurun tadını çıkarsın.
İşte insanlığın en büyük umudu ve özlemi budur. Ve siz bunu ancak hakikat çağrısı O'na ait olan Allah'la bulabilirsiniz ve bu gerçekleşir.
Ve dua.
Tercüme Tarih: 31.Ekim.2025
Tercüme Eden: İbrahim SIRMALI
(Emekli Müftü, İcazetli)
Vaaz Tarihi: 5 Ekim.2019
Konu: Gerçek Dua Allah’adır.
dan alıntıdır.
